30 Nisan 2010 Cuma

YANGINDAN KURTARILACAK

Bir devlet dairesinde
Yangından ilk kurtarılacak
Umutlarım vardı benim.
Kapılar kilitli kaldı
İlk yangında bırakıldılar.
Şimdi yine umutlarım var
Ama devlet dairesinin
Kilitli dolaplarında
Saklamıyorum..
Hangi yaraya merhem olur
bilinmez ama
İlk yardım çantasında
Taşıyorum.


Sezen

YAŞAMAK

Yine de yaşamak güzel diyorlar,
Hastanelerde hastalar,
Hapishanelerde mahkumlar,
Yine de yaşamak güzel diyorlar.
Sahipsiz kalanlar,ağlayan yoksullar.
Yine de yaşamak güzel diyorlar,
Üzerine yağan bombalara rağmen insanlar,
Bütün hasret çekenler, kara sevdalılar,
Yersiz yurtsuzlar, yalnızlar.
Yaşadığımızı sandığımızdan mıdır nedir;
Yaşamak neden böyle,
Yanlış nerede diye sormuyorlar.
Ya herşeyin düzelceğine dair umut olmasa,
Ya umutlar biterse diyorum
Susuyorlar...

28 Nisan 2010 Çarşamba

GERİYE KALAN

Bir şey kalmalı geriye
Tüm yaşananlardan sonra.
Bir anlamı olmalı
Çekilen tüm acıların.
Bir fikir kalmalı,
Gülerken, ağlarken söylediklerimizden.
Yaşamış olmanın bir anlamı olmalı.
Her şeyin bir nedeni varsa,
Bütün sevdalardan geriye bir şey kalmalı.
Hatıralara sahip çıkmak gerek,
Unutulmamalı...

SEZEN

HALİMİZ

Şaşırıyorum bakıp bakıp halimize,
Bir yanımız bahar bahçe,
Bir yanımız ağlayan çocuk.
Bir yanımız hep haklı,
Bir yanımız mağlup.
Ortasını hiçbir zaman bulamıyoruz.
Cennet ile cehennemi birarada yaşayan
Ne garip insanlar olduk!

Sezen

26 Nisan 2010 Pazartesi

NEDEN?

Üzmek kolay, sevindirmek zor,
Acıtmak kolay, mutlu etmek zor,
Düşman olmak kolay, dost olmak zor,
Kızdırmak kolay, güldürmek zor.
Neden?

Gitmek kolay da, kalmak zor,
Vazgeçmek kolay, dayanmak zor,
Küsmek kolay, barışmak zor,
Unutmak kolay, hatırlamak zor.
Neden?

SEZEN

24 Nisan 2010 Cumartesi

BAŞKA BİR ŞEY

Sokaklar aynı, evler aynı, insanlar aynı.
Bu sokaklarda, bu evlerde,
Bu insanlar arasında;
Başka bi şey aslında aradığım,
Hepsinden ayrı..
Belki de bu yüzden,
Bu yüzden işte,
Bir ben farklı, bir ben yabancı...

Sezen

23 Nisan 2010 Cuma

İNSAN YASASI

Vur, kır, döv, öldür,
Yapamadın mı hiçbirini?
O zaman kandır,
Onu da mı yapamadın;
Ne işin var bu dünyada iki gözüm,
Salak mısın sen, bilmez misin?
"İyiler erken ölür..."

SEZEN

22 Nisan 2010 Perşembe

HIRSIZ

Ödünç alınmış sözler bunlar
Bazen başkasından bazen kendimden
Çalıyorum, düşlere akıtıyorum.
Ödünç ama bütün bunlar
Şiir yapıp herkese dağıtıyorum.
Robin Hood değilim ki
Ayrım yapmıyorum...

21 Nisan 2010 Çarşamba

İSİMSİZ

İçimde bir isyanın tarifsiz tadı var
Yetmiyor, hiçbir şey dindirmiyor öfkemi
Gariptir, hep kendimi suçlayan bir yönüm var
Ya çıkar at, adı konulmamış derdimi
Ya imkansız sevgilerle kandır beni...

Sezen

ÖZLEDİM

( Okuma Grubumuza Sevgilerimle..)

Vurup sazın ya da gitarın tellerine
Kitaplar dolusu ağıtlar
Ağrılar, sızılar ve yaslar
Nasıl söylenmiş şimdi anladım.

Bir deli orman uğultusundan başka
Hiçbir şey yok içimde.
Boşluğun yarattığı kaos budur belki de.
Hasret kelimesinin anlamını
İçimde hissettiğimde anladım.

Nasıl içinden dualar edilirmiş
Kimseye sormadan kendi bildiğin gibi
Nasılda gelip geçenlere boş boş bakılırmış da
Başka bir şey, başka bir ses, başka bir tat
Başka dünyalar istenirmiş
Seni özlediğimde anladım.

SEZEN

20 Nisan 2010 Salı

YİNE SANA

Bir şiir daha yazdım
Sana ulaşmayan,
Senin için bir anlamı olmayan
Hiç duymayacağın
Şiirlerden biri daha.
Elimden başka ne gelir ki
Şiirlerle ağlamaktan başka.

Bilsen, anlasan bir anlamı olmaz mıydı?
Bir şiir olup ömrüme yazılmaz mıydı?
Neyse boşver elimden gelen bu.
Bir şiir yazdım yine sana..
Bir şiir daha, bir şiir daha..

Sezen

SIKINTI

Vakitsiz çöküyor hüzün
Daha yapılacak çok şey varken
Elden ayaktan kesiliyorum.
Kelimeler anlatmaya yetmiyor
Erken gelen sıcak varken havada
Ruhum üşüyor, bunalıyorum.


Sezen

19 Nisan 2010 Pazartesi

ANLAMADIM

Düşüyorum,
Nasıl çıktığımı bilmediğim
Sarp kayalıklardan.
Ya beni benden alın.
Ya beni bana bırakın.
Düşmeyi bilirim de
Düşürülmeyi hala anlamadım...


Sezen

DOĞUM GÜNÜ

Nehirler mi, takvimler mi hızla akmakta
Daha dün geleceğe karamsar bakmıyor muyduk?
Ehh, bir şey değişmemiş aynı kalmışız
Yıllar mı daha yorgun, yoksa biz mi?
Neyse boşver, inecek var dediğimizde indirmiyorsa hayat
Yaşamaya bakmalı, elimizde ne kaldıysa teselli bularak
SEZEN

GEL

Bugün kimse gelmedi
Sen yoktun ya, gelenler kimse değildi
Yine sensizliği okuma saatindeyim
Konuşsam duymayacak zaten kimse beni
Bir sen duyarsın
Bir sen bilirsin içimde yanan ateşi
Yalnızlığın en kötüsünün
Yalnız hissetmek olduğunu sen anlarsın
Beni bir tek sen bilirsin
Özledim
Sessizce bekliyorum seni….
Gelecek misin?

Sezen (Mart 2009)

KAHRAMAN MI?

Sen kendi hikayende kendine kahraman,
Bilmem farkında mısın?
Ucuzladı o roman!

Sezen

GİTME

Ayrılığın çaresini henüz bulamadılar,
Sustuklarım içimde birikmiş
Şimdi söyleyeceğim; gitme!
Sen söyledin ben sustum diye
Sanma ki sana geçit vermez yüreğim
Bana böyle yanlış öğretmişler
Sen doğrusunu öğret, gitme!

Sezen

16 Nisan 2010 Cuma

KIRIK

Bin kırık birleştirmişsin yüreğinde belli
Büyütmüşler seni, yaşlandırmış gidenler
Her yağmurda sızlayıp durması kırıkların
Seni üzmesin küçüğüm
İnan yaşadığının delili.

Söyleyebilsem keşke
Artık seni üzmeyecekler filan
Yalan küçüğüm, inanma bunu söyleyenlere.
Sayısını unutacaksın büyüdükçe kırıkların
Kolay olmayacak unutman, hiçbirini
Teselli işte, böyle diyorlar:
"Hepsi yaşadığının delili.."

Sezen

MANTIK

Bütün gemileri yaktım da yine
Ben bu limandan ayrılmayacağım
Şaşılacak bir şey yok aslında
Ben bu sefere çıkmayacağım.
Çok basit bir mantık kurdum bu işe
(Korkaklık belki de yaptığım)
Savaşmazsan yenilmezsin anlayacağın...

Sezen

15 Nisan 2010 Perşembe

ZAMAN

Zamanı durduramıyorum
Bu yüzden yaşadıklarımız
Geçip gitmiş oluyor.
Geçmişte kalıyor aklım
Payıma özlemek düşüyor.

Sezen

14 Nisan 2010 Çarşamba

EN İYİ ŞEY

Beklerken yapılacak en iyi şey
Bir şiir yazmaktır,
Okursun, okumazsın belki de hatırlamazsın.
Ama dünya sana küsmüşse
Ya da küsecek gİbi göründüyse
(Merak etme yakında küsecektir.)
Yapılacak en iyi şey, her şeye inat
Bugüne bir not düşmektir
Yani şiir yazmaktır, yazabilmektir.
Şiir susmak değildir.
Herkes seni susmuş bilirken
Sesini sen bile unutmuşken,
Aslında durmadan konuşabilmektir.


Sezen

UMUT

Doğan günlerin tanığıyız
Yaşanmadan geçip giden günlerin sancısıyla.
Bizdik hep aynı şarkının notalarında
Geçip giden ömrümüzün efkarıyla
Yeni umutlarla doğan çocukların şarkısına
Yepyeni hüzünler ekleyen.
"Hey sen! kırma kimsenin umudunu" dedim kendime
Kırdığın umutlar seninkiler olsun
Zaten bir umutta bırakmadın ya kendine
Varsın yeniler çocukların olsun.


Sezen

13 Nisan 2010 Salı

RÜYA

Bana kızma olur mu,
Hayallerimi yargılama,
Gerçeklerle yüzleştirme,
Kırma umutlarımı,
Beni üzme olur mu?
Sana saçma geliyor biliyorum
Çocuklara kızılmaz ki
Anla lütfen
Büyüyeceğim daha
Masallar anlat bana........

Sezen

O

Uzak şehirlerin birinde
Kaybettiğim bir şey var sanki.
Hep arıyorum onu
Yollarda, soğuk binalarda, insanlar arasında.
Aslında vazgeçmek kolay bu arayıştan
Kaybettiğim şeyin bir parçası
Kalbimin ortasında olmasa....

Sezen

12 Nisan 2010 Pazartesi

GÖÇEBE

Nicedir içimde bir gitmek arzusu
Her gittiğimde eve döneceğini bilmeye yenilir.
Her gittiğimde orada kalmak tutkusu,
Evimi özlemeye eğilir.
Her geldiğimde yorgun vücudum,
Uzakta kalan ruhumu arar,
Az zaman sonra kavuşur ruhla beden,
Bir an önce ayrılmaya bakar.
Ağır geliyor artık birlikte yaşamak
Ruhum gider oldu, vücudum kalıcı
Ruhum göçebe oldu, kalmalara yabancı.

Sezen

9 Nisan 2010 Cuma

GÖNÜL

Kapatırsan kendini yağmur yüklü bulutlara
Bir damla su diye yalvarma boşuna
Gönül gözüyle görmek diye bi şey var
Yumma artık, aç gözünü umutlara...

Sezen

YALAN

Ne yalan gözler gördüm
Gördüğüme inanamadığım
Ne yalan sözler duydum
İnanmak isteyip de inanamadığım
Konuşuldukça gerçek olan yalanlarla
Ben bile kendime yalan oldum
Olsun, kelimelerin gücüne inandım
Bir şiirle tekrar gerçek oldum.

Sezen

ARILAR

Bazen içimden tembellik yapmak geliyor.”İşler biriksin, halim yok!” diyorum.Çalış, çalış nereye kadar dediğim de oluyor.Sonra da “Hadi canım, sen çok mu çalıştın!” diyorum kendime.Çevreme bakıp çalışma isteğimin geri geldiği veya tümden çalışma isteğimi kaybettiğim de oluyor.Gerçekten de bıkkınlık hissettiğim anlarım var.Defalarca aynı şeyi tekrar yapmak zorunda kalanlar beni anlayacaktır. “Yeter artık kimseye yardım da etmeyeceğim, kim bana yardım ediyor” dediğim zamanlar da var.(Benim gibi “hayır” demesini bilmezseniz sonunuz bu olur.). “Böyle gelmiş böyle gitmez” deyip isyan ediyorum arada.Arada takdir edilmek istiyorum, sözlerin gerçek olup olmadığını ayırt edebilcek kadar zekaya sahip olsam da övülmek iyi geliyor bazen.Beni de sık sık övsünler istiyorum.Saygı bekliyorum herkesten, en az gösterdiğim kadar.Hep keseri kendine yontanlardan sıkılıyorum ve bencillik etmek istiyorum bende.Ben de insanım diyorum, benimde hakkım var herşeye.Tüm bunları düşünüp bunaldığım günlerde aşağıdaki yazıyı okuyorum.Bir arı kadar olamadık dememek için yola devam edelim istiyorum.Bazen zor oluyor biliyorum ama hayat böyle!!Sevgiyle kalın…
“500 gram bal için arılar, 3 milyon 750 bin defa çiçeğe konup kalkıyor. Bir kg bal için ise 40 bin tane arı, 6 milyon çiçeği dolaşıyor. Bal arıları bir peteği doldurabilmek için 100 milyon çiçeğin nektarını emiyor, 100.000 km. kanat çırpıyor. Bu deli çalışmanın arasında, Dönüp"öbür arı benim kadar dolaşıyor mu?" diye kontrol gereği de duymuyor.

Birbirlerine tam bir güven içinde sadece hedeflerine odaklanmışlar!... Bir bilgisayar saniyede 16 milyar aritmetik işlem yaparken, bilgisayarın doğadaki rakibi bal arıları bu sürede daha az enerji harcayarak 10 trilyonluk işlem yapmakta.

Bir koloninin pazarlanacak 1 kg bal üretmesi ve yaşamını sürdürebilmesi için, 8 kg bal tüketmesi gerekiyor . Bu da koloninin 6 kez dünya çevresini dönmesi demek... Onlar bu işi canla başla yapıyor, ve genetik olarak nesilden nesile aktarılmış bir tembellik asla söz konusu olmamış! Bu arı cumhuriyetinde cinlik yapmak için "birkaç gram bal da kendime saklayayım" diye peteği hortumlayana da şimdiye dek rastlanmamış.
Hepsi Güneşin "kalk" ziliyle çalışmaya başlayıp, Güneşin "paydos" ziliyle dinlenmeye çekiliyorlar.

Hiçbir arı, "kraliçe hanım işin kaymağını yiyecek diye ben geberene kadar çalışmam abi..." de dememiş, Kovandan çıkınını alıp başka yollara düşüp başka bir kovanda cumhuriyet kurmayı da düşünmemiş! Karşı kovandakileri kıskanıp o peteğe dadanmamış!

Her bir petek gözünün altıgen prizma şeklinde inşa edilmesi esas peteğin direncini sağlıyormuş. Bu nedenle kilolarca balı rahatlıkla taşıyabiliyor. "Gerçekten de en az balmumu harcayarak, maksimum ölçüde bal depolamak için en uygun şekil, arıların inşa ettiği altıgen prizmadır" diye onaylıyor fizikçiler.

Hadi bakalım arılardan özür dileyelim, onlara "hayvan" dediğimiz için. Elin hayvanı düzen tutturmuş, milyon yıldır hayatına fesat sokmadan sürdürüyor yaşamını. Arıların "ayıkla pirincin taşını" diye bir sözleri de yok. Başka arıların yaptıklarını, onlar hayatlarını kısıtlayarak temizlemek zorunda değiller!..
Siz hiç arıyı sokan bir arı biliyor musunuz?”

SEZEN (GAZETE YAZISI 2007)

DOST NE İŞE YARAR?

DOST
“Bir gece habersiz bize gel
Merdivenler gıcırdamasın
Öyle yorgunum ki hiç sorma
Sen halimden anlarsın
Sabahlara kadar oturup konuşalım
Kimse duymasın
Mavi bir gökyüzümüz olsun kanatlarımız
Dokunarak uçalım.

İnsanlardan buz gibi soğudum,
İşte yalnız sen varsın
Öyle halsizim ki hiç sorma
Anlarsın.”
CAHİT KÜLEBİ


İnsanların terörle yatıp, krizle kalktıkları, günün yorgunluğunu Irak ve Lübnan halkının üstüne atılan bombaları izleyerek (sadece izleyerek) geçiren bir dünyada dostluğun önemini size nasıl anlatırım? Yoksa dostluk size hiçbir karşılık beklemeden değer veren, sizi seven, sizin her türlü iyiliğe ulaşmanızı isteyen birisine, hiçbir karşılık beklemeden, değer vermek, sevmek, onun her türlü iyiliğe ulaşmasına yardım etmek olabilir mi acaba?
Ölümsüz düşünür Sokrates'e öğrencileri sormuş: Dostluk nedir? Sokrates de onlara şu yanıtı vermiş; "Çocukluğumdan beri arzuladığım bir şey vardır. Kimi insan atları olsun ister... Kimi insan köpekleri. Kimisi altını, kimisi de şanı, şerefi; bense bir dostum
olsun isterim..."
İnsan olarak pek çok şeye sahip olmak istiyoruz.Şan, şöhret istiyoruz, evler, arabalar istiyoruz. Bankada para, kasalarda döviz, evimizde antika istiyoruz. Herkes bizi sevsin, bizi tanısın istiyoruz. Dostlara sahip olmayı kaçımız istiyor peki? Evet, kabul ediyorum, insan birçok kişiyle beraber mükemmel dost olamaz ama pek çok kişinin dostu olabilmeyi kimler istiyor? Bu herkesin bizi sevmesini istemekten başka bir şey. Çünkü dost olabilmek, yeri geldiğinde fedakarlık yapabilmek, bazı şeylerden vazgeçebilmek demek. Dostluklarımızın temelini bencil çıkarlarımız üzerine kurmadan; sevgi, saygı ve beklemeden vermeye dayandığını kavrayabilmemiz gerekir.
Gazetelerde okuyoruz, TV'lerde seyrediyoruz, sağda, solda konuşmalarda adı geçiyor:
Güzel yemek yeme dostu, edebiyat dostu. Türk Sanat Müziği dostu, çocukların dostu, halkın dostu.. Bu dostluklar nasıl oluşuyor? Bir şeyi sevmek onun dostu olmak anlamına gelmez elbette. Gerçek dostluk iki insan arasında kurulan dostluktur.
Dost Olabilmek önemlidir ama en az onun kadar önemlisi de dost kalabilmektir. Dostluk iki kişinin karşılarına çıkacak sorunlara karşı mücadele etmesi midir, birbirine destek olması mıdır ?Elbette öyledir. Birinin eksik kaldığı noktada diğerinin tamamlayıcı olması mıdır? Elbette öyledir.Gerektiğinde onun uğruna fedakarlık yapmak mıdır?Elbette öyledir. Bu noktaya kadar gelen aşamalardan birinde darbe aldıysa dostluğunuz zaten karşınızdaki insanın aslında dostunuz olmadığını çoktan anlayabilmişsiniz demektir. Gerçek dost, düşebileceği noktada dostunu kollayandır; her işinde ona baş sallayan değil... “Biri gerçeği duyurmak istemediği, öteki yalana hazır olduğu zaman dostluk, dostluk olmaz” demiş Cicero. Dostluk yeri geldiğinde acı da olsa gerçeği söyleyebilmektir.
Kendimize verebileceğimiz en iyi hediye, iyi bir dosttur.Gerçek dostu, iki elimizle birden tutmamız gerekir.Bazen dostlarımız da incitebilir bizi. Hepimiz insanız sonuçta.Ama bir düşmanı affetmek, bir dostu affetmekten daha kolaydır.Bu yüzden en çok dostlarımızı incitmekten korkmalıyız. Eğer yargılamadan önce dinlemeyi öğrenebilirsek, herkesle dost olma şansımız vardır aslında.

KAHRAMANLAR

Bulundugunuz yer her zaman bize dar gelir. Surekli yeniliklere açılmak, sürekli koşmak, sürekli farklı şeylerle tanışmak isteriz. Bazen büyük hedefler vardır. Bu hedefleri idealler belirler. Bazan bir saat sonrası için yemek yeme planları yapmaktan tutun da 10 yıl, 20 yıl, 30 yıl içerisinde bazı şeyleri başarmak isteriz. Şayet hedefler yoksa, ya da küçük hedefler peşinden koşuyorsanız hayat size sıkıntı verir.Sıradan insanlarız ve küçük hedeflerimiz var.Aramızdan büyük hedefleri olan insanlarda çıkacaktır.Kabullenmek dışına çıkabilecek olanlar ve onların arkasında duracak cesareti olanlar. Hep bir şeyleri değiştirmek isteyenler oldu tarih boyunca.Gençtiler, idealleri vardı, belki başka şeyleri yoktu; hayalleri vardı.Kabullenmek istemediler, koştular, çalıştılar, kavga ettiler, küçümsendiler, düştüler, kalkmaya çalıştılar, düşürüldüler.Her zaman dünyayı değiştirmek isteyenler olacak.Başkaları için bir şeyler yapmak isteyenler olacak…Tarih boyunca olduğu gibi güleceğiz onlara beğenmeyeceğiz.Yitip gittikten sonra unutacağız hep yaptığımız gibi.Bir yerlerden seslenecekler “Vurulduk Ey Halkım Unutma bizi” diyecekler.Belki hatırlanacaklar, az kişi tarafından.Olsun, denemeyenler hiç hatırlanmıyor ki!
Millet olarak kahramanları severiz.Milletimiz pek çok kahraman yetiştirmiştir ve gurur duyuyoruz onlarla. Benim itiraz ettiğim nokta hep kahraman bekliyor oluşumuz.Rehavet içinde herşeyi başkalarından bekleyen insanlar olduk.Ama kahramanlarda yorulur ve bunalır.Bu hafta Atatürk’ten bir anı paylaşmak istiyorum.
“1930, devrimlerin kargaşasının nispeten dindiği, dış sorunların kısmen halledildiği yıldı. Atatürk, bir süredir devlet işlerini İnönü'ye devretmiş, Çankaya'ya çekilmişti.
Atatürk'ün özel kalem müdürü Hasan Rıza Soyak'ın ifadesiyle (Atatürk'ten Hatıralar, Yapı Kredi Yay., 1973, sayfa 405) "mali ve iktisadi işlerde büyük bir hoşnutsuzluk vardı. Memleketin her alanda geri kalmış perişan hali Atatürk'ü sinir sistemini harap edecek kadar üzmekteydi."
İşte Atatürk bu koşullarda bir yurt gezisine çıktı. 6 Mart akşamı Antalya'ya geldi. Sonrasını Soyak anlatıyor:
"Kapıyı kapattı, bir koltuğa yığılır gibi oturdu. Eliyle işaret ederek beni de oturttu. Çok yorgun, düşünceli ve sinirli görünüyordu. Bir sigara yaktı:
"- 'Bunalıyorum çocuk, büyük bir ıstırap içinde bunalıyorum' dedi, '... görüyorsun ya, her gittiğimiz yerde mütemadiyen dert, şikayet dinliyoruz. Her taraf derin bir yokluk, maddi, manevi perişanlık içinde. Ferahlatıcı pek az şeye rastlıyoruz; maateessüf memleketin hakiki durumu bu işte..."
Gördüğü tablo karşısında Atatürk "evvela kafaların ve vicdanların köhne, geri, uyuşturucu fikir ve inançlardan temizlenmesi gerektiğini" söyledi. Sonra da "işinin ehli, idealist, enerjik insanlardan oluşan, her parçası yerli yerinde modern bir devlet makinesi" gereğini vurguladı.
Orada çok daha önemli bir cümlesi var:
"Beni en çok üzen şey nedir bilir misin; herkes büyük bir tevekkül ve rehavet içinde, bütün iyilikleri bir şahıstan, yani benden bekliyor; fakat nihayet ben de bir insanım be birader, kutsi bir kuvvetim yoktur ki..."
Biz neden hâlâ kahramanlara muhtacız? Kendimiz bir türlü kahramanlaşamadığımızdan mı?Alıp başımızı gidemediğimizden, gözümüzü kahramanın geleceği köşeden ayıramadığımızdan, sıcak evlerin konforunu yitirmeyi göze alamadığımızdan, bütün ömrümüzü bir yerde tüketip, bir türlü gidemediğimizden mi?Galiba kahraman, bu açığımızı kapatıyor.Bize hayali isyanlar yaşatıyor.Başkaldıramadıkça, başkaldıranın isyanıyla teselli buluyoruz. Her zaman, dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi bir kişiye yapılan haksızlığı iliklerimize değin hissedecek kadar duyarlı olamadığımız için belki de.Duyarlı insanlar çıkıp gelsin tüm dünyayı kurtarsın istiyoruz.Ya kimse gelmezse!!!!!!
2007 (GAZETE YAZISI)
SEZEN

Neden 'bayan' değil de 'kadın'?

Toplumumuzda özellikle son 20 yılda yaşanan yozlaşmayla birlikte yerleşen kaba popülist kültür Türkçe’yi de gitgide yozlaştırmaya başladı. Bunun yanında hakim olan erkek egemen düzen, kadınların cinsel kimliklerini kelimelerle saklama yoluna gitti. İşte bayan kelimesi de kadına kadın denmemesi ve kadının cinsel kimliğini örtmek için özellikle topluma empoze edilmiş bir kelime olarak karşımıza çıkmaktadır. Siverek’te açılan “Bayanlar Parkı” buna çok güzel bir örnektir.Tabi medyanın da büyük bölümü sayesinde bu kelimenin dilimize yerleşmesi çok daha kolay olmuştur. İşte “haftanın en şık bayanı” diye bir TV’de yapılan seçim buna güzel bir örnektir. İşin en acı yanı bir çok insan da, bunun çok nazik bir kelime olduğu varsayımına kanarak bu tuzağa düşmüş ve bayan kelimesi dillere pelesenk olmuştur. Nazik olunmak isteniyorsa “hanım” ve “bey” demek çok daha nazik kelimelerdir. Üstelik bayan kelimesi daha da çirkin bir hale getirilerek bağyan olarak söylenmektedir ki çok daha çirkin bir hal almaktadır.Nerdeyse “Dünya Kadınlar Günü”nü Dünya Bayanlar Günü olarak söyleyecekler. Erkek kavramının karşıtı Kadın dır, Bayan değildir. Hele hele Bayan, Kadın'ın "kibarca sı" hiç mi hiç değildir.
Toplumun büyük kesiminde hayatın içindeki her yerde erkek, erkek olarak kalırken kadın “bayanlıktan” kurtulamamaktadır. Yani erkeklere nedense “bay” değil hep “erkek” denmektedir. Örneğin, erkeksi tavır sergileyen ve argo konuşabilen kadına “vay be erkek gibi” denirken hareketlerinden hoşlanılmayan erkeklere “karı gibi kıvırtma” denebilmektedir. Bu da kadına bakış açısını çok güzel gösteren bir örnektir.
Sporda da erkekler ve bayanlar ligleri vardır, erkekler ve kadınlar ligleri değil. Neden peki bu liglerin adları Erkekler ve Bayanlar ligleri de Erkek ve Kadın yada Bay ve Bayan ligleri değil? Ne oldu da birden Kadın lafı kaba saba ve utanılır bir kelime oldu? Kırk yıllık 'Ev kadını' lafı nasıl oldu da 'ev bayanı'na dönüştü?
Bayanın karşılığı nedir?: Bay. Bunun yanında kadın-adam, kız-erkek, hanımefendi-beyefendi, kadın-erkektir karşılıklar.Bay ve Bayan kelimeleri ise aslında Türkçe’de adların önüne gelen sıfatlardır, başka bir şey değil. Yani bunların kullanımı da dil bilgisi açısından da yanlıştır.Ne kadar seviyesiz ve bayağı bir tarz; bir kadına bayan diye hitap etmeyi düşünebilmek hanımefendi demek dururken.
Ben uzun zamandan bu yana bayan lafı kullanılan her ortamda bu görüşlerimi mümkün olduğunca dile getirmeye çalıştım. Hatta bu tuzağa düşüp sürekli bayan kelimesini kullanan bir çok kişide, olaya, bu örneklediğim açılardan bakınca bana hak verdiler.
Bir kez daha yinelemek gerekirse: “Bu kelime kadına kadın dememek için empoze edilmiş bir kelimedir ve kadınlarımızın cinsel kimliklerinin bastırılması politikasının bir parçasıdır. Özellikle de kadınlarımız buna alet olmayıp kimliklerine sahip çıkmalıdırlar.” Bence bayan kelimesi çok saçma bir kelime ve erkek egemen toplum düzeninin bir ayrımcılığını çağrıştırıyor. Ayrımcılığın her türlüsü toplumumuzda çok uzun zamanlardan beri var ve kullandığımız dil de haliyle bunu yansıtıyor. Madem her çeşit ayrımcılıktan uzak uygar insanlar olmak istiyorsak kullandığımız dile de dikkat etmeliyiz diye düşünüyorum...

09.10.2006 (gazete yazısı)
sezen

8 Nisan 2010 Perşembe

KALBİM

Aklın girdabında boğuluyorsun
Saatin tik taklarıyla birlikte.
Aklın girdabında boğuluyorsun.
Ağlamak çok acıtıyor, bilmiyorsun.
Her konuda cevabın olmasın
Susmayı öğrenmelisin,
Ama susmamalısın.
Aklın girdabında boğuluyorsun.
Çocukça isteklerin olsun,
Çocuk gibi iste
Küs birdenbire gerekirse,
Aklın girdabında boğuluyorsun.
Mantık yok bu işte!
Her nasılsa yaşıyorsun.
Bilmemek bazen işe yarar
Ah ne yazık, beni duymuyorsun...

Sezen

BİR ZAMANLAR

"Okul arkadaşlarım için"

Hani olur olmaz zamanda eskiler gelir ya insanın aklına
Hani bir yerlerde unutulmuş
Eski bir fotoğraf çıkagelir
Orada işte; daha dün gibi yaşadıklarımız.
Arkadaşlarım, ben ve olmayan sorunlarımız
Ne kadar amaçsız, ne kadar da dertli çocuklardık
Hiç derdimiz yoktu ama biz dertten ölüyorduk
Kendimizi feda edeceğimiz hiç bir şey yoktu
Ama ahh o keder bizi bırakmıyordu.
Ne şahane, ne garip, ne yaslı çocuklardık.
Herşeyi elinden alınmış gibi
Tenhada, köşede unutulmuş gibi
Bir deli sevdaya tutulmuş gibi
Ama aşksız ama tutarsız ama yalansız
Ne tuhaf çocuklardık...

Sezen

6 Nisan 2010 Salı

YAĞMUR

Çapkın bir yağmurdu sanki,
Telaşlandırdı bizi.
Yağan nisandı belki
Bir bakayım demişti
Çok kalmadı, hemen gitti.


Sezen

5 Nisan 2010 Pazartesi

İZMİR

Salınırken aheste aheste
Koşup duranlara şaşıran şehirdir
İzmirim
Yalanı en çok kendimize söyleriz,
Hep sevdiğimiz, hep de kaçmak istediğimiz
Sakinliğini sevip, kalabalığıyla coştuğumuz,
Kızı ve denizi güzel deyip
Kızını ve denizini üzdüğümüz
İzmirim
Sevdam, hasretim, yalnızlığım benim.

Sezen

SONUÇ

Bana kalmayı öğrettiler
Ne olursa olsun vazgeçmemeyi.
Senin bildiğin ise hep terketmekti.
Ben sevgilerde kaldım,
Senin yaptığın ise hep gitmekti.
Hangimiz kazandık bilemiyorum
Belki de bize düşen kaybetmekti.

SEZEN

2 Nisan 2010 Cuma

TAVSİYE

Kalbiniz için iyidir
Yıkıcı sevdalardan sonra
Daha aşk, biraz vitamin!

Sezen

ZAMAN

Kimin gücü yeterdi
Bir günü soldurmaya gençken
Şimdi günler solup geçiyor
Tutmaya çalışmak nafile
Sevgiler bile eskirken
Genç kalmaya çalışmak niye?

Sezen

SEN SÖYLE

Ben bilemedim sen söyle
Nedir cevapları sorularımızın?
Yaralı ruhlara iyi gelen nedir?
Bana şiir yazdıran kimdir?
Duygular çoğu zaman anlatılır gibi değil
Ben bilemedim sen söyle...


Sezen

1 Nisan 2010 Perşembe

YALNIZLIK

Bomboş bir oda sessizliğinde kalbim
Pusuda bekler bitirilmemiş işler
Biten günün yorgunluğu da çökünce
Geliyor aklıma ne varsa birer birer.

Bu durgunluğumun bir nedeni var mı?
Her kaybedişin bir nedeni yok aslında
Yanlış hamle yaptık galiba yine
Ne farkeder, oyun bitince şah ile piyon aynı kutuda

Bir şeyler anlatmak istiyor sanki hayat
Bir ileri iki geri gitme diyor
Henüz öğrenemedi zavallı kalbim
Bir şeyler değişir sanıyor her yakarışta

Sezen